Son yıllarda artan kadına yönelik şiddet olayları, toplumda ciddi bir infiale yol açmaya devam ediyor. Bu tür olayların zaman zaman medyaya yansıdığına şahit oluyoruz; ancak bazen bu olguların ardındaki gerçekler çok daha korkutucu olabiliyor. Son olarak, İstanbul'da yaşanan bir durum; birlikte yaşadığı kadına uyguladığı dehşet ile gündeme oturdu. Olayın ayrıntıları, hem mağdurun hem de toplumun duyduğu derin endişeyi bir kez daha gözler önüne serdi.
İlahiyat fakültesi mezunu bir erkeğin, uzun yıllardır birlikte yaşadığı kadın üzerinde yarattığı psikolojik ve fiziksel baskı, olayın detayları ortaya çıkmaya başladıkça daha da korkutucu bir hal aldı. İşe giderken saldırıya uğrayan kadın, yaşadığı şiddet dolu ilişkiden yıllardır kurtulmayı hayal ediyordu. Olayın geçirdiği süreç ve yaşananlar, benimsenmemiş ve itibar kaybına uğramış bir toplumda bu konunun ne kadar ciddiye alındığını gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde ise mahalle sakinleri, ikilinin yaşadığı evden gelen çığlık sesleriyle o anları yaşamaya devam ettiler.
Olayın ciddiyeti, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal boyutlarıyla da küçük bir şehirdeki sosyal yapının kırılganlığını ortaya koydu. Kadının yaşadığı korku dolu anlar, komşuları tarafından duyuldukça, herkes olaya tanıklık etmek istemedi. Engellerin ve korkuların zarar verdiği bir yerde, kadına olan yaklaşımın nasıl olması gerektiği üzerine maalesef tek bir görüş birliği yok. Sadece tepkisel bir çığlık dahi, olayın önünü kesmek için yeterli olmuyor.
Bu tür dehşet verici olayların sonlanması, sadece önlemler almakla değil, aynı zamanda toplumsal bilincin de artmasıyla meydana gelebilir. Olayın yaşandığı şehirde yerel yönetim ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden kampanyalarını artırmış durumda. Ancak bu tür olayların önlenmesinin, sadece yasalarla ya da düzenlemelerle sınırlı olmadığını herkesin anlaması gerekiyor. Bunun yanında, özellikle kadınların destek alabileceği sokak ve sosyal hizmetlerin daha görünür hale getirilmesi şart. Olayın ardından, mağdur kadına yardım elini uzatan sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar, bu tür dehşetlerin önlenmesi için toplumsal değişimin başlangıcını oluşturuyor.
İşte bu dirençle kadın, son olayda yaşadığı travmanın üstesinden gelme umudunu kaybetmemeye çalışıyor. Yıllardır hiçe sayılan bir hak, bir insanın kendi yaşamından bile daha değerli değil mi? Bu tür olaylar, her birey üzerinde derin yaralar açarak toplumun genel yapısını etkiliyor. Nitekim, yaşanan bu durum, sadece kadınların değil, toplumun her kesiminin bir araya gelerek çözüm üretmesi gerekliliğini gösteriyor. Bu durum, kadına şiddetin bir tabu olmaktan çıkıp, herkes için bir mücadele alanı haline gelmesini gerektiriyor.
Son olarak, bu dehşet verici olay, sadece bir kadına karşı yapılan bir şiddet eylemi değil, aynı zamanda tüm toplumun kadına olan yaklaşımını sorgulaması gereken bir fırsattır. Sorunların çözümü için herkesin harekete geçmesi gereken bir dönemdesiniz. Çünkü yaşanan her olay, bir insanın hayatını, bir ailenin yapısını ve dolayısıyla toplumu etkileyebiliyor. Unutulmamalıdır ki; o kadının sesi, bugün belki bir avaz, ama yarın tüm toplumun sesi olmalı. Kadına şiddet konusunda farkındalığın artırılması; sadece kadınları değil, tüm toplumu bir araya getirecektir. Umut dolu bir geleceğe adım atmak için, kadına yönelik şiddetle ilgili mücadele tüm toplum tarafından sahiplenmeli ve sesi çıkarılmalı.