Son günlerde İsrail’in füze savunma sisteminde yaşanan olağanüstü durum, uluslararası güvenlik dinamiklerini yeniden şekillendiriyor. Ülkenin 2011 yılında kurduğu ve o günden beri en önemli savunma unsurlarından biri haline gelen Iron Dome (Demir Kubbe) sistemi, şu an ölümcül bir riskle karşı karşıya. Yalnızca ABD’nin sağladığı destekle işleyen bu sistem, son on günde kritik bir aşamaya girdi.
Demir Kubbe, İsrail'in hava saldırılarına karşı en etkili savunma mekanizması olarak biliniyor. Ancak, son dönemde yaşanan jeopolitik gerginlikler, bu sistemin etkinliğini ciddi şekilde zayıflattı. İsrail hükümeti ve ordu yetkilileri, bir dizi raporda, sistemin etkinliğini sağlamak için gerekli olan ABD askeri ve maddi desteğinin sürekli azaldığını belirtmekte. Özellikle, bölgede artan terör saldırıları ve füzelerin sayısındaki artış, demir kubbenin işlevselliği üzerinde büyük bir baskı yaratmakta. Ancak, Madde VII anlaşmaları çerçevesinde sürdürülmesi gereken bu destek, ABD Kongresi’ndeki belirsizlik ve kritik veto yetkileri nedeniyle tehlikeye girmiş durumda.
ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri yardım, her ne kadar çok katkı sağlasa da, son dönemlerde bu desteğin sürdürülebilirliği sorgulanır hale geldi. Bölgedeki askeri harcamalar ve stratejik öncelikler değiştiğinden, birçok uzman, ABD’nin mevcut durumu göz önünde bulundurulursa bu desteği gözden geçirebileceği konusunda endişelerini dile getiriyor. Dolayısıyla, Iron Dome gibi sistemlerin işlevini icra edebilmesi için gerekli olan mali kaynakların azalması halinde, İsrail’un güvenliğinin büyük bir tehdit altında kalacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda, birkaç gün içinde ABD hükümetinin alacağı kararlar, İsrail’in savunma kapasitesini doğrudan etkileyecek.
Tüm bu gelişmeler ışığında, İsrail hükümeti, ulusal güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalabilir. 2024 seçimleri öncesinde, uluslararası arenadaki desteklerin azalması, İsrail’in askeri ve siyasi konumunu daha da zorlayabilir. Uzmanlar, bu durumun hem hükümetin halk nezdindeki gücünü sarsabileceğini hem de bölgedeki diğer güç dengelerini de etkileyebileceğini öngörüyor.
Böyle bir durumda, İsrail’in yalnız başına kalmaması için başka müttefiklerle ilişkilerini güçlendirmesi gerekecek. Kendi savunma sanayisini daha bağımsız hale getirmek için yerli üretim imkanlarını artırma çabası içinde olacakları tahmin ediliyor. Uzun vadede bu tür bağımsız sistemlerin geliştirilmesi, İsrail’in uluslararası güvenlik mimarisinin tekrar düzenlenmesine yol açabilir.
Sonuç itibarıyla, ihtiyatlı bekleyişin sürdüğü bu 10 gün, hem İsrail hem de bölgedeki güç dengeleri için tarihi bir süreç olabilir. Her ne kadar şu anda sistemin mevcut durumu tartışılır olsa da, gelişmeler dikkatle izlenmeye devam edecektir. Yahut ABD’nin destek vermemesi durumunda, bu durumun etkileri sadece askeri değil, aynı zamanda uluslararası diplomasiyi de içerecek şekilde geniş bir yelpazede hissedilecektir.