Marmara Denizi, 5 Ekim 2023 tarihinde 3 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Depremin merkez üssü, Adalar açıkları olarak belirlendi. Şehrin önemli bölgelerine yakınlığı nedeniyle, halk arasında paniğe neden olan bu doğal olay, uzmanlar tarafından yakından takip ediliyor. Marmara bölgesinin geçmişteki sismik etkinlikleri ve olası büyük depremler hakkında yapılan yorumlar, bu deprem sonrası bir kez daha gündeme geldi. İşte detaylar.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklamada, depremin büyüklüğü 3 olarak ölçüldü ve derinliği ise 7 kilometre olarak belirlendi. Sarsıntının ardından sosyal medyada pek çok kullanıcı, yaşadıkları anlık deneyimleri paylaştı. Bazı vatandaşlar, deprem sırasında evlerinde ve işyerlerinde hafif sarsıntılar hissettiklerini belirtirken, başka bir grup ise bu durumun kendilerini tedirgin ettiğini ifade etti. İstanbul’un yoğun nüfusu ve yapılaşması göz önüne alındığında, halk bu tür olaylara karşı daha hassas bir yaklaşım sergiliyor.
Uzmanlar, Marmara Denizi'nde meydana gelen bu tür küçük depremlerin aslında büyük hareketlerin habercisi olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Yer bilimcileri, 1999 İzmit depremi sonrası bu bölgedeki sismik aktivitenin artış gösterdiğini ve Marmara bölgesinin büyük bir temel kaynaması sürecinde olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle art arda gelen küçük depremler, toplumda endişeye yol açarken, bir yandan da dikkatle incelenmeye devam ediyor.
Uzmanlar, Marmara Denizi’nin zemin yapısının ve tektonik hareketliliğinin, gelecekte daha büyük depremlere kapı aralayabileceği konusunda hemfikir. Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü'nden Dr. Ahmet Yıldırım, “Marmara Denizi, büyük bir deprem riski altında. Küçük depremler kesintisiz şekilde devam ederse, bunlar bir büyük depremin habercisi olabilir. Bu nedenle, bölgede yaşayan halkın bilinçlenmesi ve hazırlıklı olması son derece önemlidir.” açıklamasını yaptı.
İstanbul, her ne kadar deprem riskine dair çeşitli kampanyalar yürütse de, şehirdeki yapı stoku büyük bir tehdit oluşturuyor. Uzmanlar, özellikle 1999 öncesi inşa edilen binaların büyük bir risk taşıdığına dikkat çekiyor. Kamuoyunu bilgilendirmek için çeşitli eğitim programları ve tatbikatlar düzenleniyor, ancak bu tür bilinçlendirme eylemlerinin ne derece etkili olduğu tartışma konusu. Deprem gerçeğinin bir parçası olan bu hazırlıklar, sadece tekil olaylarla değil, daha geniş bir perspektif içinde ele alınmalı.
Bu mini depremin ardından, Marmara Denizi’nde daha büyük sarsıntıların yaşanıp yaşanmayacağı ise merak konusu. İstanbul’daki idarecilerin ve sismik araştırma uzmanlarının, bu tür olayların ardından daha kapsamlı araştırma ve değerlendirmeler yapması gerekiyor. Bir yandan da kamuoyunu bilgilendirmekte önem arz etmekte. Gerek devlet kurumları gerekse de sivil toplum kuruluşları, halkı bilinçlendirme görevini üstlenmeli ve gerekli önlemleri almalıdır.
Sonuç olarak, Marmara Denizi’nde meydana gelen 3 büyüklüğündeki deprem, bölgedeki sismik aktivitenin süregelen bir şekilde devam ettiğini ve büyük depremlerin habercisi olabileceğini gösteriyor. Bireylerin bu tür olaylar karşısında nasıl tepki verdiği, bilinçlenmenin ne seviyede olduğu da araştırılması gereken konular arasında. Marmara Bölgesi, hem doğal güzellikleri hem de tarihi zenginlikleriyle öne çıkmakla birlikte, aynı zamanda deprem riski taşıyan bir bölge olarak da dikkat çekiyor. Bu gerçekler ışığında, halk ile uzmanlar arasında sürekli bir iletişim ve işbirliği geliştirilmesi büyük önem taşıyor.