İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun, Gazze'de kimsenin açlıktan ölmediğine dair yaptığı açıklamalar, dünya genelinde tartışmaları alevlendirdi. Bu duyuru, sosyal medya ve geleneksel medya aracılığıyla bir dizi eleştiriyi de beraberinde getirdi. Ancak gazeteciler, yerel halk ve insani yardım kuruluşları, Gazze'deki gıda güvenliği durumunu sorgulayan veriler ve tanıklıklarla gerçekleri ortaya koyuyor. Bu haber, Netanyahu'nun iddialarının ne kadar gerçekçi olduğunu sorgularken, Gazze'deki temel yaşam koşullarını ve insani krizin boyutunu gözler önüne seriyor.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Gazze nüfusunun yüzde 80'i insani yardıma bağımlı bir yaşam sürdürmektedir. Bu oranın, uzun süredir devam eden Filistin-İsrail çatışmaları ve son dünya siyasi gelişmeleri ile bağlantılı olarak yükseldiği dikkate alındığında, Netanyahu’nun açıklamasının net bir şekilde karşısında durduğu bir gerçek vardır. 2022 yılında Filistinlilerin yüzde 50'sinin yetersiz beslenme sorunu yaşadığı göz önüne alındığında, bu bölgedeki insani krizin boyutları daha da belirginleşmektedir. Altyapı yetersizlikleri, su kaynaklarının azalması ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olması, Gazze'deki yaşam koşullarını daha da zorlaştıran faktörler arasında yer alıyor.
Gazze'deki yaşam koşullarını alanında uzman kişiler, gönüllüler ve bölge halkından tanıklıklarla destekleyen birçok rapor mevcuttur. Örneğin, Gazze'deki UNICEF temsilcisi, “Çocukların durumunu etmek kalbimi parçalıyor; açlık ve yetersiz beslenme, toplumumuzu tehdit eden en büyük sorunlardan biri” şeklinde bir açıklama yaptı. Yerel gazeteciler de tamamlayıcı bilgiler sunarak, yetersiz gıda kaynakları ve aşırı yüksek fiyatların halkın satın alma gücünü aştığını belirtiyor. Gazze'nin birçok bölgesinde, gıda fiyatlarının her geçen gün yükseldiği ve temin edilen gıdaların kalitesiz olduğu, hayatı zorlaştıran başlıca unsurlar olarak öne çıkmakta.
Kısa bir süre içerisinde sığınma, güvenlik ve temel ihtiyaçlar için bile var olan kaynaklar tükenme seviyesine yaklaşmış durumda. Gazze'nin büyük bir kısmında, insanların yeni almak yerine mevcut gıdaları yeniden değerlendirmek zorunda kaldıkları bildirilmektedir. Gidişat, zamanla birlikte insanları ciddi bir yetersiz beslenme tehdidi ile karşı karşıya bırakıyor. Netanyahu’nun "kimse açlıktan ölmediği" ifadeleri, yerinde bir yanlış anlama veya dejenere olmuş bir gerçekliğin sonucunda ortaya çıkmış gibi gözüküyor.
Ayrıca COVID-19 pandemisinin getirdiği ek zorluklar, Gazze'deki sağlık sisteminin durumu ile birleşince, insanların daha az gıda ile geçinmek zorunda kalmasına yol açtı. Yürütülen sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetlerin yetersizliği, ailelerin temel besin maddelerine erişimini daha da zorlaştırmakta. Bütün bu temel unsurlar, Netanyahu’nun toplumdaki yemek veya gıda sıkıntısını göz ardı eden açıklamalarının aslında ne kadar yüzeysel olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak, Netanyahu’nun Gazze'deki açlık konusundaki iddiaları pek çok eleştiriyi beraberinde getirirken, bu durum yerel halkın gözünden de dikkat çekici bir gerçek sunmaktadır. Gazze'deki insani krizin sadece sayılarla değil, aynı zamanda insanlar üzerindeki etkileri ile anlaşılması gerekiyor. Yerel halkın sesine, sağlık kuruluşlarının raporlarına ve insani yardım kuruluşlarının uyarılarına kulak vermek, gerçekleri yansıtmanın en önemli yollarından biridir. Bu şekilde, uluslararası toplumun dikkati yeniden Gazze’ye çekilebilir ve gerçek yardım ve değişim için gerekli adımlar atılabilir.